Bundan 15 sene önceye kadar klüplerimizde ki yöneticilerin hepsi parası olan, klüp üyeleri tarafından tanınan, başka bir özellik aranmayan insanlardı. Günümüzde bu durum 4 büyük klüp harici hiç değişiklik göstermedi. 4 büyük klübümüzde de çok değiştiği söylenemez esasında. Futbol olarak önümüzde ki İtalya, İngiltere, İspanya, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde profesyonellik klüplerin her kademesine çok uzun süre önce girdi. Türk futbolunun 6'ıncılık için mücadele ettiği Portekiz, Rusya, Hollanda ve Yunanistan gibi ülkelerden, profesyonellik adımını tamamlayan bir tek Hollanda oldu. Bizim bu ülkeleri yakalayabilmemiz içinde gerekli adımları atmamız gerekiyor. Artık kafamızda ki "profesyonellik" kalıbını sadece futbolculara yüklemeyi bitirip, esas profesyonelliğin yönetimlerde olması gerektiğini anlamalıyız. Nasıl futbolcu altyapısı veya eğitimi oluyorsa, aynı şekilde yönetici eğitimi de olması gerekiyor.
Klüp içinde yöneticilerin, özellikle başkanların ayrı bir yeri olması gerekiyor. Yöneticilerin ve teknik direktörlerin sevilen bir okul müdürü gibi olmaları, sporcuların onlara "Adnan Abi, Yıldırım Abi" diye hitap etmemesi lazım. Tabii disiplin sağlayalım diye hiç kimsenin yüzüne bakmayan, kendisini tanımayan Hüseyin Beşok gibi bir basketbolcuyu bile takımdan sürmeye çalışan yöneticilerden de olunmaması gerekiyor. Yani işin özü arkadaş olmak değil arkadaşça davranmaktan geçiyor.
Futbolcuları artık sadece futbol yönünden geliştirme devri -ki biz kendi ülkemizde hala onu bile yapamıyoruz- çoktan kapandı. Örneğin Bayern Münih teknik direktörü Jurgen Klinsmann, yabancı oyuncularına almanca, Alman futbolculara ise ingilizce dersi aldırıyor. Toplu sinema tiyatro organizasyonları düzenleniyor. 100 yıllık çınar denilen klüplerimizin formasını giyen sporcularında sizce kültürel yönden kendileri bir üst seviyeye çıkarmaları, sporcuların klüplerinin tarihlerine uygun hareket etmesi gerekmiyormu?Galatasaray yönetiminde, Türkiye reklam dünyasının en önde gelen isimleri bulunmakta. Şu an Türkiye'nin futbol alanında ki tek yıldızı, avrupanın önemli klüplerinde oynama kapasitesi olan tek futbolcusu Arda Turan için, iyi bir reklam politikası gerekmiyormu? Dış görünüşü ve karakteri insanı biryere kadar getirebilir. Önemli olan, bunları insanlara gösterme ve satma biçimidir. Arda Turan'ı bir sürü televizyon kamerasıyla hayır kurumlarına göndermek, çocuk organizasyonlarına götürmek, giydiği kıyafetlerden gittiği mekanlara hatta kız arkadaşlarının hayat tarzına karışmak, Arda Turan ürün satışlarına ve Galatasaray isminin daha çok konuşulmasına yarar sağlamaz mı? Daha kaç sporcuyu "Türkü Baba" tarzı alaturka takma adlar takarak topluma sunacağız, daha kaç futbolcunun üçüncü sınıf mankenlerle, dansözlerle medya önüne gelmelerine izin vereceğiz? Yönetimler kendi takımlarında ki oyuncuların geleceklerini ne düzeyde olduğunu bilmediğimiz menajerlerin eline bırakmamalıdırlar.Klüplerin önceki yıllarda kazandığı şampiyonluklar, tarihlerindeki başarılar taraftarını, sevenlerini gururlandırır. Ama o klübü daha ileri taşıyacak, yeni taraftarlar kazandıracak olan, o klübün yönetiliş tarzı ve futbolcularının hem futbolculuk hem de hayat tarzlarında ki kalite olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder