Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Galatasaray - Kayserispor : 4-1

Genellikle çoğu insan pazar gününden nefret eder, çünkü herkes bir sonraki sabah işe veya okula gideceğinin farkındadır. Hava ne kadar güzel olursa olsun, gününüz ne kadar güzel geçerse geçsin bir sonraki günün kasveti, tatil gününüzü zehir eder. İşte böyle pazarlar günlerinde gönül verdikleri takımlar, imdadına yetişir taraftarının. Çünkü ne olursa olsun maç öncesi ve sonrasıyla insan gerçek hayattan 4 saat istifa eder. Tek düşüncesi takımını desteklemek ve eğlenmek olur. Benim içinde durum aynen böyledir. Bu yüzden güzel olur pazar günü maçları. Galatasaray'ın üst üste aldığı farklı galibiyetlerin mutluluğu, tüm taraftarlarını sarmıştı. Ama basın için bu yetersizdi bir türlü. Galatasaray 34*3=102 puan ve Uefa Kupasını almadan kimse mutlu olmayacaktı. Her galibiyetten sonra "Galatasaray iyi oynadı ama ...." başlayan saçma yorumlar vardı. Son iki maçtır olan yorumsa "Kendi gücüne göre rakiple oynamadı" oldu. Sanki Barcelona ve Manchester United her hafta kendi g

Galatasaray - Levadia Talinn : 5-0

Ne yalan söyleyeyim, ben bu maçın bu kadar rahat geçeceğini beklemiyordum. Milli takımımızın Estonya beraberliği, Estonya milli takımının Brezilya karşısındaki sert ve sağlam oyunu, Levadia takımının kendi liginde 20'ye yakın maç yapmış olması ve kuzey takımlarının Türk futboluna ters gelmesi beni korkutan sebeplerdi. Ama tüm korkularım 10'uncu dakikada geçti. Çünkü karşımızdaki Tallinn kentinin temsilcisi, beklediğimden çok daha kötü durumdaydı. Ne pres güçleri vardı, ne de hızlı adamları. Hele ki bir pozisyonda Gökhan Zan'ın depar atarak Tallinn'li forvet oyuncusu sollayınca içim iyice rahatladı. Gökhan Zan demişken, rakip ne kadar kötü olursa olsun, dün bana kalırsa başarılı bir maç çıkardı. Defans bloğu ve önündeki ikili artık birbirlerine iyice alışmaya başladı, bir tek Sabri'ye alışmakta biraz zorlanabilirler tabii. Maçın adamı Abdel Kader Keita'ydı bana kalırsa. Attığı goller yüzünden demiyorum, çünkü attığı gollere bakınca birincisi rakibine çarparak gir

Galatasaray - Denizli : 4-1

Cumartesi maçlarını her zaman daha çok sevmişimdir. Sonraki gün iş derdi olmadan evde maç yorumlarını okumak ve izlemek her zaman daha keyiflidir. Sonraki günün tatil olması nedeniyle maçlar daha da dolar. Bunun da etkisiyle dün akşam Galatasaray'ın maçı neredeyse kapalı gişe oynandı. Yıllardır boş görmeye alışık olduğumuz yeni açık alt tribün bile seyirci çekmeye başlamıştı. Tabii bunun başlıca sebebi Rijkaard. Maçın taktik, teknik yorumlarını herkes yazdığı için benim aklımda kalan daha değişik olayları sizlerle paylaşmak istiyorum: Maçtan önce herkes ilk 11'i duyunca baltaları çıkarıp beklemeye başladı. Sanki çoğu kişi maç kötü gitsinde "ben haklıydım" demek istiyor gibiydi. Belki bir Türk hoca 4 defans oyuncusunun 4'ünü birden değiştirse canına okunabilirdi ama Rijkaard için bu geçerli değil bana kalırsa. Çünkü "Rijkaard ve Neeskens yapıyorsa vardır bir bildikleri" diyecek çok kişi var Galatasaraylılar arasında. Benim kafamdaki ideal kadroda herzaman

3 Büyükler ne kadar büyük?

Türkiye'de 3 büyük takımımıza yanlış teknik direktörler getirilebilir, yanlış futbolcular alınabilir. Futbolun içinde her zaman hatalar olacaktır. Ama benim sinirlendiğim hataların başında Beşiktaş'ın, Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın ne kadar büyük olduğunu anlayamayan Avrupalı ve özellikle Güney Amerikalı futbolculara verilen saçma toleranslar geliyor. Hep aklımı kurcalayan bu konu hakkında, Lugano'nun kürkçü dükkanına dönmesiyle beraber birşeyler yazmam gerektiğini düşündüm. Ve o sinirle ilk aklıma gelenleri sizle paylaşmak istedim. İspanya'da bir sezon gol kralı olmuş ( ki yüzdeye vurursak kaç tane gol kralının isimleri futbol hayatı bitmeden yok olmuştur, herkesle tartışabilirim!!!) Guiza "Ben ömrümde hiç büyük takımda oynamadım" deme cesareti gösterdikten sonra nasıl takımda yıldız muamelesi görüyor? Mehmet Topuz küsüp, iki gün antremanlara gitmeme cüretini nasıl kendinde bulabiliyor? Nasıl "BJK formasından başka forma giymem" dedikten so

Galatasaray Vefa Klübü

Son yıllarda bir gelenek oldu, Galatasaray'da futbolu bırakan kişilerin televizyonda yorumcu olup Galatasaray'a sallaması. Bu furya önce Bülent Korkmaz'la başladı; Hakan Ünsal, Hakan Şükür ve Hasan Şaş'la devam etti. Bu kişilerin, Galatasaray için efsane futbolcular olmalarının yanında, en önemli ortak noktaları Galatasaray için ağızlarından güzel birşey çıkmamasıdır. Hatta hepsi sanki ağız birliği yapmışçasına, ilk programlarında sezon için iyi dileklerin ardından, konuyla alakasız "Vefa bir semt adıymış" cümlesini kullanarak yönetimlere taş atmışlardır. Galatasaray'a çok şey kazandırdıklarını kimsenin inkar edemeyeceği bu isimlerin, iyi okullarda okumuş, master yapmış şirket müdürlerinin hayal edemeyeceği kadar milyonlarca lirayı, şanı ve şöhreti Galatasaray sayesinde kazandıklarını bilmesek her spor programında göz yaşlarımızı tutamayacağız. Bu üzüntü veren dramanın en acıklı bölümü ise geçen sene Alper Tezcan'ın UEFA madalyasını satması oldu herhal

2009/10 Sezonu öncesi Fenerbahçe

Geçen başarısız sezonun ardından Fenerbahçe'de çok şeylerin değişmesi gerektiği aşikardı. En başta Zico sayesinde gördüğümüz takım içi dostluğun ve saygının geri gelmesi gerekiyordu. Geçen sene yapılan Aragones tercihinin ne kadar hatalı olduğu bugün çok daha iyi anlaşılıyor. Aziz Yıldırım gibi efsane bir ismin bile karşısında muhalif sesler çıkmaya başlayınca, başkanın belli sözler vermesi gerekiyordu. Ve hepimiz biliyoruzki çoğu Fenerbahçe taraftarı için önemli olan avrupa değil, Türkiye ligi başarısı, hatta ondan öte Galatasaray galibiyetleri. Bu hedef doğrultusunda hem Türkiye'yi hem klübü çok iyi tanıyan Daum ve Koch ikilisinden iyi bir isim benim aklıma gelmiyor. Daum'un ne kadar iyi bir taktisyen, Koch'un da ne kadar iyi bir kondisyoner olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzden Daum hamlesiyle bence Fenerbahçe'nin şampiyon olacağı garanti olmasada, şampiyonluk yarışının içinde olacağı garanti. Aziz Başkanın hele bu iki ismin yanına Aykut Kocaman gibi tüm futbol c

Gaziantepspor - Galatasaray : 2-3

Galatasaray için şanssız bir fikstürle başlamıştı lig. Herhalde kime sorsalar, ligin ilk haftalarında Antep deplasmanına gitmeyi kimse tercih etmezdi. Ama yinede 4 tane resmi maç yapmanın verdiği moral ve kondisyonla bu önemli virajdan başarıyla çıkabildi Galatasaray. Öncelikle kendi tahminimce geçen sene Sivasspor'un yaptığı çıkışı, bu sene Gaziantep ve Bursa'dan yapacak.. Gaziantep özellikle sağ ve sol bek problemlerini halledince çok takımın canını yakacak gibi. Özellikle golü atan yeni transfer Julio Cesar çok iyi bir futbolcu, seneye transfer döneminde Tabata hakkında yapılan dedikoduların hepsi Julio Cesar hakkında yapılacak gibi. Teknik direktörleri Jose Cuceiro'da bence çok başarılı bir isim. Özellikle Batuhan olaylarında karakterli duruşu çok insana örnek olmalı. Uzun süre Gaziantep sporun başında kalır umarım. Maçtan benim aklımda kalan en önemli olay Keita yerde kıvranışıydı. Henüz 26 yaşındayken Espanyol kaptanı Jarque'nin kalp krizi yüzünden bir gün önce öl

Ne yaptın Rafa???

Cristiano Ronaldo'nun satışına herhalde en çok benim gibi Liverpool taraftarları sevinmiştir. Sir Alex Ferguson'u saymazsak ManU'nun en büyük yıldızının Madrid gece hayatını tercih etmesi, 1989/90 sezonundan beri beklenilen şampiyonluğun habercisi gibiydi . Sezon başında en büyük rakibin yara almışken, Liverpool da en önemli sorunu olan sağ bek mevkisine iyi bir isim bulmuştu en sonunda. Arbeloa ve Degen gibi muhteşem!!! iki oyuncunun yerine İngiltere milli takımının sağ beki Glen Johnson'da alınınca çok büyük ümitlerle sezona başlanacaktı. Üstüne üstlük şans iyice Liverpool'a yıllar sonra gülecek ve Owen serbest kalacaktı. Hem Owen'ın eski bir Liverpool'lu oluşu, Liverpool'a gelmek için can atması, hemde takım içinde Torres'in yedeği olmadığını düşününce, bu kadar yerinde ve güzel bir transfer olamazdı. Ama sağolsun Rafa Benitez, herşey bu kadar yolunda giderken sihirli değneğini çıkartarak tüm gülen yüzleri mutsuz etmeyi başardı. Bir türlü Owen'

Galatasaray - Netanya : 6 - 0

Galatasaray-Netanya maçının ardından, çoğu gazeteler ve yazarlar Galatasaray'ı dünyanın en iyi takımı ilan edecektir. Üç gün sonra Gaziantep maçında olası bir puan kaybında ise Rijkaard'ın futbol bilgisi sorgulanacaktır. Ben maç analizine girmeyeceğim, çünkü Galatasaray'ın karşısında çok zayıf bir takım vardı. O yüzden benim aklımda Netanya maçından kalanları paylaşmak istiyorum : Maç sonu röportajı Johan Neeskens'in vermesi Galatasaraylılar için çok güzel bir andı. Maç sonunda ve başında tribünler stadyumu "Frank Rijkaard" diye inletirken, Rijkaard'ın röportajı hakkını Neeskens'e vermesi çok güzel bir incelikti. Nonda sakat olmadığı sürece çok iyi bir oyuncu olduğunu dünde gösterdi. 6+2 gibi dünyanın en saçma kuralında Baros'un yedeği olabileceğini hatta zorlayacağını dünde gösterdi. Zaten Nonda'yı gönderirken para vermek, alınacak insana bonservis parası vermek, alınacak futbolcunun takıma uyumu beklemek bence çok saçma olacaktır. Uğur'un

Yeni Sezon Öncesi Galatasaray

Geçen sezonki başarısızlık sonrası Galatasaray'da hem yönetim hemde futbolcular için çanlar çalmaya başlamışken, yönetimin geçmiş yanlışları doğru teşhisi ve Haldun Üstünel'in varlığı Galatasaraylıların sezona umutla bakmasını sağladı. 2009/10 sezonuna büyük umutlarla başlayan Galatasaray'ın bana kalırsa en büyük transferi Frank Rijkaard. Geçmişi, başarıları, kişiliğiyle Galatasaray'ın yıllardır beklediği, özlem duyduğu bir isim. Daha geldiği ilk günden beri sempatik tavırlarıyla ve kullandığı türkçe kelimelerle herkesin sempatisini kazandı. Her zaman Glatasaray ürünleri giyerek ekranlar karşısına çıkması da klübü şimdiden benimsediğini gösteriyor. Yeni bir teknik adam gelince elinde sihirli değneğiyle geleceğini bekleriz, hepte fos çıkar. Ama Rijkaard sihirli değnek misali ilk icraat olarak, kanayan yara duran topları düzeltmek oldu. Yıllardır duran toplardan bırakın gol bulmayı pozisyon yakalayamayan takımın, ilk 3 resmi maçında 4 tane duran toptan gol bulması taraft

Galatasaray'ın 3 Sezonluk Reformu

Türk futbol tarihinin en büyük başarısı olan UEFA kupasını futbolcular dahil kimse beklemiyordu. Bu muhteşem başarı, ülke çapında normal olarak çok büyük sevinçle karşılanıyordu. O günlerde hiç kimsenin öngöremeyeceği tatsızlıkların başlangıcının bu büyük başarı olması gerçekten çok üzücüdür. UEFA kupası sonrası Faruk Süren ve yönetimi Türk futbolcuların çoğunun bu büyük başarıyı kaldıramayacağını anladıkları için önce Hakan Şükür'ü ve Arif Erdem'i, ondan sonraki senede Emre, Okan ve Hakan Ünsal'ı göndermeyi akıllarına koymuştu. Çünkü bu oyuncular ne kadar başarı getirselerde Kadıköyde'ki Fenerbahçe maçından önce Jardel'i tartaklayan, Lucescuyu dinlemeyen, başkanlar hakkında bile yorum yapan insanlardı. Basında yönetim tarafından çıkan "verdiğimiz parayı kabul etmiyolar" demeçleri taraftarı futbolcunun değil klübün yanına çekme politikasıydı. Bu futbolcuların istedikleri para verilmeyecekti, çünkü zaten bu kişiler gönderilmek isteniyordu. Ayrıca bu kişiler