Ne yalan söyleyeyim, ben bu maçın bu kadar rahat geçeceğini beklemiyordum. Milli takımımızın Estonya beraberliği, Estonya milli takımının Brezilya karşısındaki sert ve sağlam oyunu, Levadia takımının kendi liginde 20'ye yakın maç yapmış olması ve kuzey takımlarının Türk futboluna ters gelmesi beni korkutan sebeplerdi. Ama tüm korkularım 10'uncu dakikada geçti. Çünkü karşımızdaki Tallinn kentinin temsilcisi, beklediğimden çok daha kötü durumdaydı. Ne pres güçleri vardı, ne de hızlı adamları. Hele ki bir pozisyonda Gökhan Zan'ın depar atarak Tallinn'li forvet oyuncusu sollayınca içim iyice rahatladı. Gökhan Zan demişken, rakip ne kadar kötü olursa olsun, dün bana kalırsa başarılı bir maç çıkardı. Defans bloğu ve önündeki ikili artık birbirlerine iyice alışmaya başladı, bir tek Sabri'ye alışmakta biraz zorlanabilirler tabii.
Maçın adamı Abdel Kader Keita'ydı bana kalırsa. Attığı goller yüzünden demiyorum, çünkü attığı gollere bakınca birincisi rakibine çarparak girdi, ikincisi ise futbol ansiklopedisine yeni bir giriş gibiydi sanki. Hayatımda ilk defa bir çift vuruşta rakibe ve topa koşmayan bir defans gördüm. Keita'yı maçın yıldızı yapan esas etken attığı çalımlar kadar, defansa yardımlarıydı. Sabri'nin kulvarlarından yaptığı yardımlar harici, kullanılan bir korner sonrası Keita'nın sol beke kadar koşup top kapması, Keita'nın artık bu takıma alıştığının ve bu takımı benimsediğinin kanıtıydı. Hayatında ilk defa böylesine bir tribün desteği gören Keita'nın şovlarına daha yeni başladığını söylebiliriz.Takımdaki arkadaşlığı ve birbirlerine bağlılığı gösteren çok güzel resimler vardı dün akşam. Kaptanlığın yaşta değil başta olduğunu ispat eden Arda Turan'ın serbest vuruşlarda Elano'yu çağırması, penaltı olunca Keita'nın hemen tüm arkadaşlarına Baros'u göstermesi, Mehmet Topal'la Mustafa Sarp değişirlerken içten bir şekilde sarılmaları, Uğur Uçar'ın Elano'ya yumruk şovu öğretmeye çalışması, yerini bulmayan paslar sonrası pas atılan oyuncunun başarısız olan arkadaşını alkışlaması futbol adına yüzümüze gülümseme getiren hareketlerdi. Galatasaray'lı taraftarlara birkaç kelime etmem gerekiyor. İlk yarı muhteşem oynayan bir Keita vardı sahada, ona rağmen hakemin ilk yarıyı bitiren düdüğüyle tüm tribünler "Milan Baros" diye inledi. Gol atmamasına rağmen, çok güzel koşular yapan, alan boşaltan, ama morali bozulan oyuncusuna sahip çıkan tüm Galatasaray'lı taraftarlara teşekkür ediyorum. Ayrıca taraftarlar adına aklımda kalan komik birşeyi maçta olmayanlarla paylaşmak istiyorum. Maçın 50'nci dakikasında Elano, Kewell ve Mehmet Topal eski açığın önünde ısınmaya gittiklerinde, eski açıktaki taraftarların maçı bırakıp, bu üç oyuncuya yaptıkları tezahüratları yüzünden bu oyuncular ısınamadı. En sonunda bu üç oyuncu çareyi numaralı tribünün önüne kaçmakta buldular. Yalnız taraftarlara bir sitemim olacak. Sabri'yi ne kadar sevmesenizde, beğenmesenizde maç içinde sarı kırmızılı formayı giyen bir insana top her ayağına geldiğinde "oooo" sesi yükseltmek insafsızlıktır. Zaten dengeli olmayan bir futbolcuyu iyice hata yapmaya zorlamaktır. Dün kendi adıma Sabri'ye çok üzüldüm. Hem saha içinde Ayhan, hem saha dışında taraftarlar tarafından çok büyük baskı altında oynadı. Son sözlerimi Harry Kewell'a ayırmak istiyorum. Hagi'den sonra ilk defa herkesin her hareketini tebessümle izlediği, yanlış pas verse bile "vardır bir bildiği" dediği bir kişi oynuyor Galatasaray'da. Oyun tarzı, duruşuyla gerçekten hayran olunması, birşeyler öğrenilmesi gereken bir insan. Sezon sonu sözleşmesi bitiyor. Böyle bir değeri kaybetmek hem Türk Futbolu adına, hem Galatasaray adına çok üzücü olacaktır. Ayrıca Rijkaard'ın işine karışmak haddime değil belki ama kanımca rotasyon Harry Kewell hep oynadığında güzel.Galatasaray iyi yolda, zaten kulübeye bakıp Rijkaard'ı ve Neeskens'i ve yaptıklarını gördükten sonra, başka birşey söylemek ya futbol cahilliğidir ya da art niyetliliktir.
Yorumlar
Yorum Gönder