Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

FORMA SATIŞIYLA TRANSFER YAPILIR YALANI

Endüstriyelleşen futbol yüzünden son 10 yılda, Fenerbahçe başta olmak üzere 3 büyük takımımız bilet gelirleri dışında gelirler aramak zorunda kaldı. Bu diğer gelirlerin en başında klüplerin kendi dükkanlarında sattıkları tekstil ürünleri, bunların en başında ise şüphesiz forma satışı geliyor. Bir Adidas çalışanıyla yaptığım görüşme sonucunda, yıllardır söylenen Roberto Carlos'un veya Lincoln'ün parasını forma satışıyla çıkardık sözünün ne kadar büyük bir yalan olduğunu sizlere göstermek istiyorum. Şu an 3 büyüklerimizin formalarının en yüksek bedeli olarak 100 TL alalım. Bu ücretin %26'sı Adidas'a kalıyor. Elimizde kaldı 74 TL. Bu formanın maliyetine 14 TL dersek, kaldı 60 TL. Bu 60 TL'nin de vergi, lojistik gibi diğer giderleri düşersek, klübün eline geçen para bir forma satışından sadece 50 TL. İmkan ihtimal yok ama klüplerimiz bir senede 100 bin forma satsa dahi ellerine geçen para, 5 milyon TL yani yaklaşık olarak 2,3 milyon Euro. Sadece Adidas'ta çalışan bi

HANGİ SÜPER LİG?

Galatasaray’ın UEFA kupasını alması ve milli takımın başarıları sonrası çıta yükseldi. Türk futbolunun lokomotifi olan Galatasaray ve Fenerbahçe’den artık her sene Avrupa kupalarında başarılar bekleniyor. Bu takımlar her sezon başında milyon Euro’lar harcayıp kaliteli ve ses getirecek transferler yapmaya çalışıyorlar. Bu takımlardan her zaman kaliteli futbol bekleniyor. Ama ne federasyon ne de basın kendi paylarına düşeni yapıyor. İki sene önce Uğur’un az kalsın futbol hayatının sonunu getirecek Konya stadında, kış mevsimlerinde korku filmlerindeki bataklıkları andıran Sivas stadında, iki hafta önce Fenerbahçe karşısındaki Bursa stadında, en önemli milli maçtaki Kayseri stadında ve dünkü Kasımpaşa stadında futbol oynatan Federasyon nasıl olurda takımlarından Avrupa’da başarı isteyebilir. Biz bile kenarları açık halı sahalarda konsantre olup oynayamazken nasıl olurda ülkelerinin milli maçlarında oynayan, Premier League’de ve Ligue 1’de yıldız olmuş, Şampiyonlar ligi finalini oynamış mil

PANA - GALATASARAY : 1-3

Yine olmadı, yine basının beklentisi boşa çıktı. Sanki Panathinaikos'un her maçını izlemişçesine maçtan 3 saat önce herkesin "çok zor olacak, Galatasaray bu maçta bakalım napacak" lafları yine karşılığını bulamadı. Rakibin defansının ve şansın yardımıyla da olsa Galatasaray yine rahat bir galibiyet aldı. Çoğu kişiye göre Galatasaray yine dişine göre rakiple oynayamadı. Yunan takımlarıyla oynarken tarihsel unsurlar yüzünden maçların sinir harbine dönüşmesi beklenir. Ama bu sefer maç çok rahat geçti. Maçtan önceki gün iki teknik direktörün şakalaşması ve Galatasaray'lı futbolcular ısınmaya yunanca "Acınız acımızdır" pankartıyla çıkarak geçtiğimiz haftasonu hayatını kaybeden taraftarları unutmaması, tribünlerin iyice agresifliğini yok etti. Ayrıca agresif kalsalarda ne olurdu bilmiyorum. Olimpiyat statlarında oynayan ekipler iç saha avantajını kullanamıyor. Bunu Olimpiyat stadı yüzünden 3 senesi cehenneme çevrilmiş bir takımın taraftarı olarak rahatça söyleyebi

YAPMA BUNU TÜRK TİLEV

Sıkıcı, pozisyonsuz geçen bir maça, spikerin kötülüğü de eklenince inanınki maç hiç çekilmiyor. Dün akşam oynanan Beşiktaş - Manchester United maçında Emre Tilev'in bazı saçmalamaları aklımdan çıkmıyor bir türlü. Fabian Ernst'e niye sürekli "Alman Ernst" dedi çözemedim. Takımda bilmediğimiz Kongolu Ernst mi var ya da Ernst'in nereli olduğunu yeni öğrendi de mutlu mu oldu acaba? "Newcastle'dan ayrılıp United'a gelen Owen" derken acaba, Newcastle United ve Manchester United dahil İngiltere'de ki çoğu takımının adında United olduğunu mu bilmiyordu, yoksa "Hertha Berlin'i Hertha'da yendik" dediği gibi Manchester kentinin adını United mı zannediyordu? Maçın başında "Bu sene kaleyi Van Der Sar'dan kapan Ben Foster" derken hiç mi gazeteleri açıp bakmamıştı, hiç mi haberi yoktu Van Der Sar'ın aylardır sakat olduğundan. Owen'ın ofsayttan attığı golden sonra, "Sir Alex Ferguson'u hiç böylesine çaresizlik

HEM KATİL HEM UTANMAZ

Görgüsüz Arap zenginlerin ve kendi ülkelerine bile giremeyen Oligarkların milyonlar dökerek, İngiliz futbolunun saflığını kirletmesiyle aradaki karaktersiz futbolcular bir bir kendini belli etmeye başladı. Bu senenn en çok ses getiren transferlerinden Adebayor bu hafta sadece para için takım değiştirebileceğini değil para için ruhunu da satabileceğini ispat etti. İnsan demeye heyet rapor gereken bu şahsiyet, bu hafta eski takımına karşı forma giydi. Sadece forma giyse İngiltere'de, akdeniz ülkerindeki kadar sorunlar olmazdı ama bu insanlıktan nasibini almamış yaratık önce 72'inci dakikada eski takım arkadaşı Van Persie'nin suratına tekme attı. Bu olaydan 8 dakika sonra attığı gol sonrasında 90 metre depar atıp diğer kale arkasındaki Arsenal'li taraftarların önünde kayarak, 5 ay önce onu destekleyen insanları deli etti. Çok uzun süredir Premier League'de sahaya yabancı madde atıldığını görmemiştim. Buna üzüldüm mü? Kesinlikle hayır. Tek üzüldüğüm bu maddelerden birin

1.50'lik Derbi

Yoğun yağış ve sel korkusunun yaşandığı bir haftasonunda insanları korku sarmıştı, o yüzden Mecidiyeköy geçtiğimiz haftalara oranla çok boştu. Hem ramazan ayında olmamız, hem hava şartları doğal olarak bu maçı derbi havasından çıkarmış, bitsede gitsek moduna sokmuştu. Mecidiyeköy'de izlediğimiz Türkiye - İspanya maçındaki heyecan ve mutluluğun 3'te 1'i bu maç için geçerli değildi. Bu maç için bütün Galatasaray'lıların endişesi milli takımlardan gelen oyuncuların yorgunluğuydu. Ayrıca Beşiktaş kötü geçen haftaların ardından toparlanmak için 15 günlük bir fırsat yakalamıştı. Maça Galatasaray beklenen, Beşiktaş ise beklenmeyen bir kadroyla başladı. İki kadroya bakınca Beşiktaş'ın beraberliğe geldiği anlaşılıyordu çünkü maça çıkan kadroyla birden fazla gol atabilmeleri pek imkan dahilinde durmuyordu. Nihat'ı tek forvet oynatmak, Fink gibi oyunu oynayabilecek biri yerine, oyunu oynatmayacak Ekrem'i sahaya sürmek, Holosko'yu, Bobo'yu ve Nobre'yi kenard

UEFA Ülkeler Katsayı Sıralaması

Yukarıda gördüğünüz liste 2009-10 Sezonu için yapılan liste. Bu katsayılar yoluyla ülkelerin kaç takımla kupalarakatılacağı hesaplanırken, son 5 sene hesaba katılıyor. Görüldüğü gibi bizim en büyk rakiplerimiz Hollanda, Romanya, Portekiz ve Yunanistan. Seneye Hollanda ve Portekiz'in 5 sene önceki yüksek puanlarının silineceğini hesaplarsak, bu sene Türk takımlarının alacağı başarılı sonuçlar seneye Avrupa Ligine 4 takımla katılmamızı sağlayabilir. Ayrıca en büyük şansımız Galatasaray ve Fenerbahçe'nin gruplarında Yunanistan, Romanya ve Hollanda takımlarının olması. Bu iki takımımızın bu sene kazanacakları puanların ayrı önemi var. Bu sene 9-10 civarı bir puan kazanırsak, seneye olmasa bile ondan sonraki sene 4 olan puanımızın yerine alacağımız 8-9 civarı puan, avrupa kupalarındaki takım sayımız 6'ya çıkaracaktır.

Galatasaray - Kayserispor : 4-1

Genellikle çoğu insan pazar gününden nefret eder, çünkü herkes bir sonraki sabah işe veya okula gideceğinin farkındadır. Hava ne kadar güzel olursa olsun, gününüz ne kadar güzel geçerse geçsin bir sonraki günün kasveti, tatil gününüzü zehir eder. İşte böyle pazarlar günlerinde gönül verdikleri takımlar, imdadına yetişir taraftarının. Çünkü ne olursa olsun maç öncesi ve sonrasıyla insan gerçek hayattan 4 saat istifa eder. Tek düşüncesi takımını desteklemek ve eğlenmek olur. Benim içinde durum aynen böyledir. Bu yüzden güzel olur pazar günü maçları. Galatasaray'ın üst üste aldığı farklı galibiyetlerin mutluluğu, tüm taraftarlarını sarmıştı. Ama basın için bu yetersizdi bir türlü. Galatasaray 34*3=102 puan ve Uefa Kupasını almadan kimse mutlu olmayacaktı. Her galibiyetten sonra "Galatasaray iyi oynadı ama ...." başlayan saçma yorumlar vardı. Son iki maçtır olan yorumsa "Kendi gücüne göre rakiple oynamadı" oldu. Sanki Barcelona ve Manchester United her hafta kendi g

Galatasaray - Levadia Talinn : 5-0

Ne yalan söyleyeyim, ben bu maçın bu kadar rahat geçeceğini beklemiyordum. Milli takımımızın Estonya beraberliği, Estonya milli takımının Brezilya karşısındaki sert ve sağlam oyunu, Levadia takımının kendi liginde 20'ye yakın maç yapmış olması ve kuzey takımlarının Türk futboluna ters gelmesi beni korkutan sebeplerdi. Ama tüm korkularım 10'uncu dakikada geçti. Çünkü karşımızdaki Tallinn kentinin temsilcisi, beklediğimden çok daha kötü durumdaydı. Ne pres güçleri vardı, ne de hızlı adamları. Hele ki bir pozisyonda Gökhan Zan'ın depar atarak Tallinn'li forvet oyuncusu sollayınca içim iyice rahatladı. Gökhan Zan demişken, rakip ne kadar kötü olursa olsun, dün bana kalırsa başarılı bir maç çıkardı. Defans bloğu ve önündeki ikili artık birbirlerine iyice alışmaya başladı, bir tek Sabri'ye alışmakta biraz zorlanabilirler tabii. Maçın adamı Abdel Kader Keita'ydı bana kalırsa. Attığı goller yüzünden demiyorum, çünkü attığı gollere bakınca birincisi rakibine çarparak gir

Galatasaray - Denizli : 4-1

Cumartesi maçlarını her zaman daha çok sevmişimdir. Sonraki gün iş derdi olmadan evde maç yorumlarını okumak ve izlemek her zaman daha keyiflidir. Sonraki günün tatil olması nedeniyle maçlar daha da dolar. Bunun da etkisiyle dün akşam Galatasaray'ın maçı neredeyse kapalı gişe oynandı. Yıllardır boş görmeye alışık olduğumuz yeni açık alt tribün bile seyirci çekmeye başlamıştı. Tabii bunun başlıca sebebi Rijkaard. Maçın taktik, teknik yorumlarını herkes yazdığı için benim aklımda kalan daha değişik olayları sizlerle paylaşmak istiyorum: Maçtan önce herkes ilk 11'i duyunca baltaları çıkarıp beklemeye başladı. Sanki çoğu kişi maç kötü gitsinde "ben haklıydım" demek istiyor gibiydi. Belki bir Türk hoca 4 defans oyuncusunun 4'ünü birden değiştirse canına okunabilirdi ama Rijkaard için bu geçerli değil bana kalırsa. Çünkü "Rijkaard ve Neeskens yapıyorsa vardır bir bildikleri" diyecek çok kişi var Galatasaraylılar arasında. Benim kafamdaki ideal kadroda herzaman

3 Büyükler ne kadar büyük?

Türkiye'de 3 büyük takımımıza yanlış teknik direktörler getirilebilir, yanlış futbolcular alınabilir. Futbolun içinde her zaman hatalar olacaktır. Ama benim sinirlendiğim hataların başında Beşiktaş'ın, Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın ne kadar büyük olduğunu anlayamayan Avrupalı ve özellikle Güney Amerikalı futbolculara verilen saçma toleranslar geliyor. Hep aklımı kurcalayan bu konu hakkında, Lugano'nun kürkçü dükkanına dönmesiyle beraber birşeyler yazmam gerektiğini düşündüm. Ve o sinirle ilk aklıma gelenleri sizle paylaşmak istedim. İspanya'da bir sezon gol kralı olmuş ( ki yüzdeye vurursak kaç tane gol kralının isimleri futbol hayatı bitmeden yok olmuştur, herkesle tartışabilirim!!!) Guiza "Ben ömrümde hiç büyük takımda oynamadım" deme cesareti gösterdikten sonra nasıl takımda yıldız muamelesi görüyor? Mehmet Topuz küsüp, iki gün antremanlara gitmeme cüretini nasıl kendinde bulabiliyor? Nasıl "BJK formasından başka forma giymem" dedikten so

Galatasaray Vefa Klübü

Son yıllarda bir gelenek oldu, Galatasaray'da futbolu bırakan kişilerin televizyonda yorumcu olup Galatasaray'a sallaması. Bu furya önce Bülent Korkmaz'la başladı; Hakan Ünsal, Hakan Şükür ve Hasan Şaş'la devam etti. Bu kişilerin, Galatasaray için efsane futbolcular olmalarının yanında, en önemli ortak noktaları Galatasaray için ağızlarından güzel birşey çıkmamasıdır. Hatta hepsi sanki ağız birliği yapmışçasına, ilk programlarında sezon için iyi dileklerin ardından, konuyla alakasız "Vefa bir semt adıymış" cümlesini kullanarak yönetimlere taş atmışlardır. Galatasaray'a çok şey kazandırdıklarını kimsenin inkar edemeyeceği bu isimlerin, iyi okullarda okumuş, master yapmış şirket müdürlerinin hayal edemeyeceği kadar milyonlarca lirayı, şanı ve şöhreti Galatasaray sayesinde kazandıklarını bilmesek her spor programında göz yaşlarımızı tutamayacağız. Bu üzüntü veren dramanın en acıklı bölümü ise geçen sene Alper Tezcan'ın UEFA madalyasını satması oldu herhal

2009/10 Sezonu öncesi Fenerbahçe

Geçen başarısız sezonun ardından Fenerbahçe'de çok şeylerin değişmesi gerektiği aşikardı. En başta Zico sayesinde gördüğümüz takım içi dostluğun ve saygının geri gelmesi gerekiyordu. Geçen sene yapılan Aragones tercihinin ne kadar hatalı olduğu bugün çok daha iyi anlaşılıyor. Aziz Yıldırım gibi efsane bir ismin bile karşısında muhalif sesler çıkmaya başlayınca, başkanın belli sözler vermesi gerekiyordu. Ve hepimiz biliyoruzki çoğu Fenerbahçe taraftarı için önemli olan avrupa değil, Türkiye ligi başarısı, hatta ondan öte Galatasaray galibiyetleri. Bu hedef doğrultusunda hem Türkiye'yi hem klübü çok iyi tanıyan Daum ve Koch ikilisinden iyi bir isim benim aklıma gelmiyor. Daum'un ne kadar iyi bir taktisyen, Koch'un da ne kadar iyi bir kondisyoner olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzden Daum hamlesiyle bence Fenerbahçe'nin şampiyon olacağı garanti olmasada, şampiyonluk yarışının içinde olacağı garanti. Aziz Başkanın hele bu iki ismin yanına Aykut Kocaman gibi tüm futbol c

Gaziantepspor - Galatasaray : 2-3

Galatasaray için şanssız bir fikstürle başlamıştı lig. Herhalde kime sorsalar, ligin ilk haftalarında Antep deplasmanına gitmeyi kimse tercih etmezdi. Ama yinede 4 tane resmi maç yapmanın verdiği moral ve kondisyonla bu önemli virajdan başarıyla çıkabildi Galatasaray. Öncelikle kendi tahminimce geçen sene Sivasspor'un yaptığı çıkışı, bu sene Gaziantep ve Bursa'dan yapacak.. Gaziantep özellikle sağ ve sol bek problemlerini halledince çok takımın canını yakacak gibi. Özellikle golü atan yeni transfer Julio Cesar çok iyi bir futbolcu, seneye transfer döneminde Tabata hakkında yapılan dedikoduların hepsi Julio Cesar hakkında yapılacak gibi. Teknik direktörleri Jose Cuceiro'da bence çok başarılı bir isim. Özellikle Batuhan olaylarında karakterli duruşu çok insana örnek olmalı. Uzun süre Gaziantep sporun başında kalır umarım. Maçtan benim aklımda kalan en önemli olay Keita yerde kıvranışıydı. Henüz 26 yaşındayken Espanyol kaptanı Jarque'nin kalp krizi yüzünden bir gün önce öl