Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DENİZLİSPOR - GALATASARAY = 1-2

Sanki yeni bir sezona başlamışcasına Galatasaray takımında yeni yüzler gördük bu maçta. Defansın göbeğinde Lucas Neill, orta sahanın ilerisinde Emre Çolak, forvette Jô ve yedekte bekleyen Gio, Galatasaray'ın sezonun ikinci yarısı için yeni umutlarıydı. Bu 4 oyuncu için, bir maçlarını izleyip "iyi" demek fanatiklik, "kötü" demek insafsızlık olur. Takım arkadaşlarını, ülkeyi ve ülke futbolunu tanımaları için hepsine biraz zaman tanımak gerekiyor. Dün maçı televizyon karşısında izledim, televizyondan izlediğim maçları yorumlamak bana çok mantıklı gelmez. Çünkü televizyondan izlediğimizde, bize kötü gelen bir oyuncu defansına çok yardım etmiş ve açıkları kapamış olabilir. Veya tam tersi çok klas hareketler yapan bir oyuncu, takım arkadaşlarına hiç destek vermiyor olabilir. Bunun en büyük örneği Lincoln ve Elano'dur. Elano, yerini boşaltan beklerin yerini hep doldurur veya karşı takımın atağını hep faulle keser ama tabii ki bunlar Türk futbol kamuoyu için hiç öne

GALA UNITED

Elano, 3 sene önce 8 milyon Pound'a Manchester City'e transfer oldu. 28 yaşındaki yıldız Ukrayna liginden Brezilya milli takımına seçilen ilk oyuncu oldu ve milli formayı 42 defa giydi. Sene başında Kaka'nın gidişiyle AC Milan'a transferi düşünüldü ama Galatasaray hızlı davrandı. Jô, 2 sene önce 18 milyon Pound gibi astronomik bir ücret karşılığında Manchester City'e transfer oldu. 22 yaşında olmasına rağmen, 10 defa milli formayı giydi. Ne teadüftür ki milli formayı ilk giyişi Türkiye'ye karşı olmuştu. Pato'yla beraber kendi jenerasyonunun en iyi iki isminden biri olarak gösterildi. Giovani Dos Santos, hepimizin bildiği adıyla Gio, Barcelona akademisinden çıkmış ve Ronaldinho'nun veliahtı olarak lanse edilmişti. Oynadığı mevkiideki yetenekli oyuncu sayısının fazlalığı ve Messi fenomeni yüzünden, daha fazla şans bulabileceği bir yere, Tottenham'a transfer oldu. Düşüşte olduğu söylenmesine rağmen 2009 CONCACAF turnuvasının MVP'si (en değerli oyunc

MERCİ POUR TOUT NONDA

Her ayrılık acıdır, hepsi kalbimizde derin bir yara açar. Çok sevmiştik kendisini. Geldiği gün çok sevinmiştik. Ali Lukunku'lar, Christian'lar, Bratu'lar sonrası, ilk defa iyi bir forvet oyuncusu gelmişti Galatasaray'a. Tek şanssızlığı Hakan Şükür ve Ümit Karan'ın mutlak güç olduğu bir takıma gelmişti. İlk zamanlar savaşmayı denedi. "Antremanda antilop gibi koşanlar, deplasmana maça gelmeyip bizi yalnız bırakıyorlar" diyerek çoğu kişinin görmek istemediği, gerçekleri su yüzüne çıkardı. Ama yeniçeri ocağı çok güçlüydü. Baktı olmuyor, işler düzelmiyor; O da kendi kabuğuna çekildi. İlk geldiği zamanlardaki gülen güzü kayboldu zamanla. Zaten çok büyük sakatlıklar geçirmişti. Yaşı da ilerledikçe eskisi gibi verimli olamamaya başladı. Herşeyi unutan halkımız, Nonda'yı ne kadar çok sevdiğine de unutmuş, insafsızlık göstermeye başlamıştı.; hatta küfür bile etmeye cesaret edebiliyorlardı. Güzel başlayan bir hikaye, yine kalp kırıklıklarıyla bitti. Göremedik bu

HARRY KEWELL

Gazetelerdeki haberlere göre yazı yazmak pek bana göre değil ama dayanamadım. Bu sabah hangi gazeteyi açsam "Yolcu Harry Kewell mı?" haberleri ilk sayfadan verilmişti. Beynimden vurulmuşa döndüm. Gözlerimin gördüğünü beynim inkar etmek istiyordu. Palavracı basına inanmasam da, dün Adnan Polat'ın ağzından transfer konuşmaları, gerçekten Harry Kewell'ı işaret ediyordu. Türkiye böylesine karakterli, böylesine güler yüzlü, böylesine çalışkan, böylesine profesyonel kaç insan gördü? Hayata karşı duruş değil midir en önemli olan? Galatasaray'ı; Fenerbahçe'den, Beşiktaş'dan ayıran en önemli konulardan biri futbolcusuna bağlılığı ve futbolcularının klüplerine bağlılığı değil midir? Bu klüp çok karakterli bir davranış sergileyip Linderoth'a bakmadı mı sonuna kadar? Şimdi nereden çıktı Kewell'ı sakatlandı diye göndermek, sığarmı bu klüpçülüğe? Herşey sadece sahada kazanılan başarı mıdır? Bu mudur bir futbol klübünü büyük yapan? 15 sene şampiyon olamadığı zama

"KAR"LI GECE

Soğuk ve karlı bir pazar gününde evde maçın iptal olup olmayacağını beklerken, klübün resmi sitesinden, stat kapılarının 17.30'a açılacağı bilgisi verildi. Bu demek oluyordu ki "erken saatlerde Mecidiyeköy'e gelmeyin, zemini temizleyemezsek maçı iptal ederiz". Ama saat 17.30'da iptal haberi gelmediği için bizde düştük yollara. Hava kötü diye takımın yanında olmamak pek bize göre bir hareket değildi ki bence hava o kadar kötü de değildi. Ama stadın içine girince benim gibi düşünen insan sayısının çok fazla olmadığını gördüm. Açık tribün neredeyse bomboştu, yönetim yeni açıktakileri, kapalı tribüne alarak yağan kardan korudular. Numaralı tribünde ise parmakla sayılacak kadar az insan bulunuyordu. Esasında benim içinde en güzel maçlar bunlardır, az kişi demek gerçekten duruma önem veren kişi demekti, gerçekten oraya ait olan insanlar demekti. Yani Sayın Mükerrem Taşçıoğlu'nun tezahürat fetişistliğini tatmin eden ama klübün 50 metre yakınına yaklaştırılmaması gere

MéS QUE UN CLUB - BARCELONA

2008-2009 sezonunun 6 kupalı takımı, kimilerine göre gelmiş geçmiş en iyi futbol takımı olan Barcelona'ya, 6 sezon önce bir Türk kalecimizi verdikten sonra, ülkemizin yolu yeniden bu büyük Katalan takımıyla kesişti. İspanya Havacılık Kurumunun bütün engellemelerine rağmen, bugün (18.01.2010) Barcelona ve THY (Turkish Airlines) resmi sponsorluk sözleşmesini imzalayacaklar. Bu sözleşmeye göre seneliği 3 milyon Euro olmak üzere, 3 sene boyunca Barcelona, tüm yurt dışı seyahatlerini Türk Hava Yollarıyla yapacak. THY genel müdürü Temel Kotil'in belirttiklerine göre Dünyada 18'inci, Avrupada 4'üncü olan THY, marka değeri adına Kevin Costner reklamlarından sonra ikinci büyük atağını gerçekleştirmiş oldu. Bundan sonraki adım, ilk görüşmelerin olumsuz sonuçlanmasına rağmen Manchester United'la sponsorluk antlaşması imzalamak olacakmış. Ülkemizde çoğu kişi Barcelona'yı tutar.Real Madrid'e genelde Franco dönemi yüzünden olsun, futbolu parayla eşdeğer gördükleri için ol

YAYIN İHALESİ SONRASI KLÜPLERİN KAZANCI

Ne kadar basında ve halk arasında ihale tutarı 321 milyon dolar dense de, digitürk'ün cebinden çıkacak senelik tutar KDV dahil tam tamına 424 milyon dolar. Tabi bu paranın bizi ilgilendiren kısmı 321 milyon dolar. Sizler için klüplerimizin kasasına girecek parayı adım adım göstermek isterim. %35'LİK 18 TAKIMA DAĞITILACAK EŞİT PAY = 112,350,000.00 $ Takım başına düşen pay : 6,241,666.66 $ %11'LİK ESKİ ŞAMPİYONLUKLAR PAYI = 35,310,000 $ Galatasaray 17 Şampiyonluk = 11,327,448 $ Fenerbahçe 17 Şampiyonluk = 11,327,448 $ Beşiktaş 13 Şampiyonluk = 8,661,543 $ Trabzonspor 6 Şampiyonluk = 3,997,092 $ %45'LİK PUAN DURUMU PAYI = 144,450,000 $ Alınan Puan / 846 = Alınan Puan*170,744.68 $ %9'LUK İLK ALTI PAYI = 28,890,000 $ 28,890,000$ / 6 = 4,815,000 $ Puan durumunundan gelecek payı saymazsak ve Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor ilk 6'ya gireceğini sayarsak 2010/11 Futbol sezonundan itibaren 4 büyüklerin kazanacağı tutarlar: Galatasaray : 22,384,114.66

SOCCEROO'S CAPTAİN

Galatasaray'la ilgili bütün transfer, sakatlık ve bunun gibi gelişmeleri ilk öğrenen insanlardan biri olup, arkadaşlarımı bilgilendirmekle övünürdüm; Ta ki bu sabaha kadar. İki buçuk senedir her sabah, uyku problemi ve mutsuzlukla geldiğim işimde, bir sabah klasiği olarak girdiğim http://www.galatasaray.org/ sitesinin açılış sayfasındaki transfer haberi, yüzüme 1 saatliğine yılık bir gülme ifadesi koymaya yeterli oldu. Gazeteler tirajı arttırmak için hep forvet transferleri yazıyorlardı ama Galatasaray'ın öncelikli ihtiyacı, defansın göbeğinde liderlik yapacak, arkadaşlarını düzene sokacak, ofsayt taktiği komedilerine son verecek bir oyuncuydu. Öncelikle devre arasında 800.000 Pound'a alınan kendi milli takımında oynayan bir oyuncunun transferi, avrupa kupalarında da oynayacağı göz önüne alınınca kesinlikle çok ekonomik bir transferdir. Basında ve çevrenizde bir sürü insan çıkacaktır, "sene başında bu oyuncuyu neden bedava almadınız" diye soracak (Bu insanlarla Y