Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ZVJEZDAN MISIMOVIC

En sonunda yazarları ikiledik. İşte eski gazeteci, Türkiye'nin ilk bahis yazarı ve daha önemlisi çocukluk arkadaşım Selim Suner 'in ilk yazısı: Almanya'nın Münih kentinde doğan, ailesinin kökeni Bosna Hersek'in Sırp ağırlıklı bölgesi (aynı zamanda Sırp Cumhuriyeti sınırları içindeki...) Bosanska Gradiska olan bu futbolcunun eşi ise Makedon (Skoplje'li). Tanıdık bir isim Elvir Baljic tarafından Bosna Hersek futbolu için ne kadar önemli olduğu, vakti zamanında "Misimovic, Susic kadar kaliteli" cümlesiyle özetlendi. Bilmeyenler için hatırlatalım, Safet Susic, ülke tarihinin en önemli 2. futbolcusudur (Asim Ferhatovic'ten sonra) ve Bosna'da efsanedir. Ne kadar kilit bir oyuncu olduğuyla ilgili bir başka demeç de milli takımdaki eski hocası Miroslav Blazevic'ten gelmişti: "Misimovic, takım için benden daha önemli." Blazevic bu demeci, Misimovic'le yaşadığı polemiklerin ardından istifa ederken vermişti. Gerçi istifa kararının ana sebeb

OLMUYOR İSTESEM DE

Kafamda binbir soru. Hatayı arıyorum, bir sürü. Çözüm veya çözüm yaratacak insan arıyorum, şu an itibariyle sıfır. Ne olacak, işler nasıl düzelecek bilemiyorum. Yönetimi düşünüyorum, başım ağrıyor; Futbolcuları düşünüyorum, kalbim ağrıyor. Teknik kadro'nun da suçu en az onlar kadar. Bölge bölge, isim isim bakıyorum heryerde çatlaklar var : • Aklım ermiyor Galatasaray'ın kalesinin Aykut 'a teslim edildiğine. Yan topları zayıf, zamanlaması zayıf, arkadaşlarıyla iletişimi zayıf. Kendine güvenmiyor, arkadaşları ona güvenmiyor. Artık her geçen gün daha kötüye gidiyor, yazık oluyor hem Galatasaray'a, hem Aykut 'a. Aykut 3 sene öncesinde yaptığı kaleciliğin yarısını yapamıyor. Zaman geçiyor ve yine bir sezon daha kayıp olmaya doğru gidiyor. • Galatasaray'ın bekleri geliyor aklıma, iyice sıkıntı basıyor. Düşünüyorum, Sebastian Perez 'den sonra bu takıma bek gelmemiş. Geçen sezon takımın bünyesinde 3 sol bek ( Hakan Balta, Volkan, Alpaslan ) varken sezon başında ik

ÇANA ÇIKMAZI

Ülkemizde benim gibi menajerlik oyunu hastalarının deyimiyle DMC yani defansif orta sahalar, takımlarının can damarı olmasına rağmen sevilmezler. Çünkü bizim ülkemizde, futbol kültürü olmadığı, hatta çoğunluğun futbolu sevmemesinden dolayı maçlarda sadece topun olduğu yere bakılır. Tek pas yapan İliç gibi adamları, topsuz oyunda dünyada ilk 10'a koyacağınız Linderoth gibi oyuncuları sevilmez, emeklerine saygı gösterilmez.. Ülkemizde sirk maymunları sevilir, maçlarda rakip uzaktayken topu sektiren Lincoln gibiler veya Kader Keita gibi takım oyunu yerine 5 kişinin arasına girenler sevilir, onların adına şarkılar söylenir. Bunun sebebi çok temeldedir, tamamen altyapı eksikliğidir. Türkiye'de ekonomik ve politik sebeplerden ve vizyonsuzluktan dolayı spor altyapısı gibi birşeyden bahsedmeyiz. Mahallelerimizde futbol sahaları gibi birşey olmadığından çoğumuz futbolu arabalar arasında ara sokaklarda öğrendik. Dar ve kısa sokaklarda öğrenilen futbol sonucu, Türkiye'de futbol oyn

ZİHİNSEL PROBLEMLER

Sene 2008. Tarih 27 Ekim Galatasaray, Eskişehir deplasmanında. Dakika 65, Galatasaray 2-1 önde. Bu dakikaya kadar Galatasaray gerçekten iyi oynuyor. Eskişehir'li oyuncunun attığı şut Ümit Karan 'a çarpıp gol oluyor ve ortalık yangın yerine dönüyor. Ümit Karan hem kendine, hem hakeme, hem de takım arkadaşlarına YALAN söyleyerek, topun kendisine çarpmadığını, kendi takım arkadaşlarına inandırıyor. Takım 5 dakika hakemle kavga ediyor ve tamamen kendi sinirlerini bozuyor. O dakikaya kadar çok iyi oynadığı maçı, o dakikadan sonra asabiyetten 2 pas yapamadan 4-2 kaybediyor. Sene 2010. Tarih 14 Ağustos. Galatasaray, Sivas deplasmanında. Dakika 42, Galatasaray 1-0 önde. Bu dakikaya kadar Galatasaray gerçekten iyi oynuyor. Sivasspor kimine göre faul kimine göre değil bir pozisyon kazanıyor. Tüm futbolcular, yedekler, teknik kadro ayakta, ortalık yangın yeri. Zaten duran toplarda konsantrasyon kaybı yaşayan takım, maçın en dikkatli olunması gereken, adrelanin ve yorgunluğun arttığı dev

5-1 ALDATMASIN

Deplasmanda alınan 5-1'lik galibiyet sevindirici gerçekten. Rakibin çok zayıf olması sebebiyle turdan ne kadar emin olsam da, ne yalan söyliyeyim Fenerbahçe'nin bir gün önce yaşadığı hezimetten ötürü içimde bir korku vardı. Korktuğumuz başımıza gelmedi. Hem Galatasaray, hem Beşiktaş zayıf rakiplerini yenerek yollarına devam ettiler. Dünkü maç sonrası yorumlar ve gazeteler beni çok şaşırttı ve korkuttu. Geçen sene oynanan filmi yeniden görüyor hissine kapıldım. Geçen senede Galatasaray sezona farklı skorlar alarak başlayıp, bırakın Türkiye ligini, Uefa liginin tek adayı olarak gösteriliyordu. Ama işin aslı 5 şut çekiyorsa 3 gol oluyor, rakibin attığı 5 şutun hiçbiri gol olmuyordu. Maç 3-0 bitince herkes Galatasaray'ı şişirip, "yaşasın total futbol" şarkıları söyleniyordu. Ama bana kalırsa Galatasaray geçen seneki ilk 6 galibiyetlik seride bile güzel futbol oynamıyordu. Zaten sonrasında da şans biraz rakibin yanına geçince olanları hep beraber izledik. Bana kalırsa

GALATASARAY ADETLERİ

Hiçbir zaman Özhan Canaydın'ın futbolcuları tek tek dizip el öptürmesini desteklemedim. Takım içindeki olması gerekn büyüğüne saygı kavramı yerine yerleştirilen aşırı "abicilik" kavramından nefret ettim. Ama yine de bize çocukluğunuzdan beri öğretilen bir Galatasaraylılık duruşu vardır. Galatasaray'ın ister oyuncusu olsun, ister taraftarı, ister yöneticisi. Kim kendisini artık Galatasaray camiasının ferdi olarak hissediyorsa, o kişi artık hareketlerine dikkat etmek zorundadır. İstersen dünyanın en iyi oyuncusu ol farketmez.Tanjuların, Koseckilerin, Ümit Karanların, Necati Ateşlerin takımdan kovulma sebebi budur. Eğer karşında Galatasaray başkanı varsa, ellerin cepte, lise arkadaşıyla konuşur gibi durmayacaksın. Bu fotoğrafı görünce gerçekten çok rahatsız oldum. Bir Mustafa Sarp 'ın duruşuna, bir de Çağlar Birinci 'nin duruşuna bakın lütfen. Adını anıp ruhunu çağırmak istemiyorum ama o ortamda Hakan Şükür olsaydı o futbolcu o şekilde başkanın yanında durmazd