Ana içeriğe atla

ZİHİNSEL PROBLEMLER

Sene 2008. Tarih 27 Ekim Galatasaray, Eskişehir deplasmanında. Dakika 65, Galatasaray 2-1 önde. Bu dakikaya kadar Galatasaray gerçekten iyi oynuyor. Eskişehir'li oyuncunun attığı şut Ümit Karan'a çarpıp gol oluyor ve ortalık yangın yerine dönüyor. Ümit Karan hem kendine, hem hakeme, hem de takım arkadaşlarına YALAN söyleyerek, topun kendisine çarpmadığını, kendi takım arkadaşlarına inandırıyor. Takım 5 dakika hakemle kavga ediyor ve tamamen kendi sinirlerini bozuyor. O dakikaya kadar çok iyi oynadığı maçı, o dakikadan sonra asabiyetten 2 pas yapamadan 4-2 kaybediyor.
Sene 2010. Tarih 14 Ağustos. Galatasaray, Sivas deplasmanında. Dakika 42, Galatasaray 1-0 önde. Bu dakikaya kadar Galatasaray gerçekten iyi oynuyor. Sivasspor kimine göre faul kimine göre değil bir pozisyon kazanıyor. Tüm futbolcular, yedekler, teknik kadro ayakta, ortalık yangın yeri. Zaten duran toplarda konsantrasyon kaybı yaşayan takım, maçın en dikkatli olunması gereken, adrelanin ve yorgunluğun arttığı devre sonunda maçtan iyice kopuyor ve gol geliyor. Bundan iki dakika sonra Galatasaray'ın penaltısı da verilmeyince takımda sakinliğe dair hiçbirşey kalmıyor. O dakikaya kadar çok iyi oynadığı maçı, o dakikadan sonra asabiyetten 2 pas yapamadan 2-1 kaybediyor.
Yukarıda gördğünüz iki maç neredeyse copy-paste yapılmış kadar birbirine benzer. Sadece aktörleri değiştirin konu aynı. Son 3 sezonda, bu tarz sinir yüzünden kaybedilmiş 15'e yakın maç gösterebilirim size. Galatasaray'ın kronikleşmiş kalecisizlik, orta sahasızlık gibi hastalıklarına artık asabiyeti de ekleyebiliriz.

Galatasaray takımının çok ciddi tedaviye ihtiyacı var. Asabiyetten ve konsantrasyon kaybından kaybedilen maç sayısını çıkarsak, son 3 sezonda Galatasaray'ın kazandığı maç sayısıyla eşit olduğunu görürüz. Galatasaray takımı ve forması 10 sene önce karşı takımlara korku salarken; karşı takım oyuncuları ezilmişlikten, haksızlıktan bahsederken, şimdi işler tam tersine döndü. Artık Galatasaray'lı oyuncular haksızlıktan yakınıyor. Artık Galatasaray camiası sürekli gergin. Futbolcular sahada hakkının yenildiği, herkesin onlara karşı oyun oynadığını zannediyor. Yöneticiler deseniz ayrı havada, "Galatasaray Türkiye'dir" diye içi boş gündem değiştirmek amaçlı laflar çıkartıyor. Taraftar camianın en gergin kısmı, 10'uncu dakikada (çok kızmama rağmen) futbolcusunu yuhlamaya başlıyor. Yani bütün camia sinirli ve gergin. Çünkü camiada kimsenin ne kendine ne de takıma inancı kalmış durumda.
2003'te Özhan Canaydın başkanlığıyla tüm kimliğini kaybedip küçülmeye giden, artık kimselere korku salmayan, Adnan Polat başkanlığında deplasmanlarda "oleey" çekilen bir takım olan Galatasaray'ın bu psikolojik sorunun iki büyük dezavantajı var:
• Birincisi yukarıda da belirttiğim gibi zaten çok başarılı olmayan, işine zor konsantre olan takım, ufak bir hakem hatasında bile bütün konsantrasyonunu kaybedip, ipleri rakibine verecek kadar sinirlenmesi. 2000'den beri kaybedilen bütün Fenerbahçe maçlarını bu soruna bağlayabiliriz. Çünkü Galatasaray'lı futbolcular sinir harbini kaldıramıyor. Yani Galatasaray'ı sinirlendirebilen her takım Galatasaray'a karşı üstünlük sağlıyor.
• İkinci büyük dezavantajı ise, deplasmanlarda hoşgörüyle karşılanan Galatasaray'ın yerine, eskinin Fenerbahçe'si gibi düşmanca karşılanan bir Galatasaray olması. Ümit Karan, Barış, Lincoln gibi üçkağıtçı oyuncular ve Sabri, Mustafa Sarp, Arda, Ayhan, Baros gibi hakemle oynamayı seven oyuncular deplasman taraftarının tepkisini çekiyor. Üstüne Galatasaray taraftarı da Ali Sami Yen'e gelen bir avuç deplasman taraftarına küfürlü tezahürat yapınca, karşı takımlar iyice bileniyor. Kar topu olarak başlayan bu tepki, artık çığa dönüşmekte. İşin kötüsü birileri bu işe dur demezse, Galatasaray yakın zamanda "Türkiye'nin en sevilmeyen takımı" ünvanını ezeli rakibinden alacak. Ve yıllardır uğraşılan Eski Fenerbahçe'ye benzemeye yolundaki son halka da tamamlanacak.

Yeni yapılanma sonrası şirketin başına bilgili, dolu bir insan geleceğini umut ederken, klübe CEO olarak Adnan Sezgin getirilince, bu işin bu yönetimle düzelmeyeceğine emin oldum. Çünkü takım içinde binbir sorun varken, yönetim Tarkan veya Serdar Ortaç'tan daha fazla kameralara konuşmasına rağmen sorunların hiçbirini dile getirmiyor. Bunun iki sebebi olabilir ya sorunlara çözümleri yoktur ya da daha kötüsü sorun olduğuna inanmıyorlardır.
Hepimizin bu hayatta problemleri var. Sorun problemlerimizi kabul edip onlarla savaşmakta ya da problemleri kabul etmemekte. Problemlerle savaşta en büyük yardım aileden ve yakın çevreden gelir. Psikolojik yardım gerekiyorsa, bu aile zoruyla, çevre baskısıyla olur. Çevre baskısı yapacak akil bir basın gürühu olmadığını hesaplarsak, kalıyor bir tek aile. Biz kendi konumuzda aileyi yönetim olarak görürsek zaten işimiz Allah'a kalmış demektir. Belki ben dahil bütün Galatasaray camiasının psikolojik tedaviye, üstündeki ölü toprağını atmaya ihtiyacı var. Bu yüzden Ali Dürüst başta olmak üzere, seçim önceleri veya sadece senede bir önemli oylamalarda televizyonlara çıkıp yorum yapan Galatasaray büyüklerinin artık elini taşın altına koyma vakti gelmiştir. Artık son 10 yılda, son 2 başkan yüzünden kaybolan sevgi ve saygı ortamını geri getirecek beyaz atlı bir başkana ihtiyacımız var. Çünkü eğer bu problemler çok acil şekilde çözülmezse korkarım bugünleri özler duruma gelebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TT ARENA KOMBİNE BEDELLERİ

Alın size 1,5 Senelik satılacak kombine biletleri fiyatları. Satışa başlangıç tarihi yüksek ihtimalle 20 Eylül.

İşte Ben Böyle Severim Fatih Terim'i

Sevme hissi çok gariptir. Duramaz hiçbir şey önünde, ne başkası, ne kendin, ne hayaletin. Çok kutsaldır ama yine de vardır bencil bir tarafı. Ne olursa olsun istersin aşık olduğun insan tarafından sevilmek. Karşılık beklemem dersin ama içten içe sen de özen gösterilmek, el üstünde tutulmak istersin. Ama tanımadığın bir insanı sevmek çok başka bir şeydir. Sadece hikayelerini duyduğun, televizyonlarda gördüğün bir insanı sevmek, anneni, babanı severmiş gibi hem de kalbinin en derinlerinden sevmek kimilerine göre belki deliliktir, kimine göre cennetlik. Yakın arkadaşlarımdan birinin (İsmail Annıkızıl) benim hakkımda güzel bir tespiti vardır. Der ki: "Cemşit sen sevme, sevince bokunu çıkarıyorsun". Anlamışsınızdır yazdıklarımdan zaten. İşte ben böyle severim Fatih Terim'i . İki gün görmeyince heyecanla beklediğim kız arkadaşım gibi, sanki hergün evden çıkarken güle güle dediğim, eve döndüğümde halini hatırını sorduğum ailem gibidir O, benim için. Hayatımda tanışmadım, e...

YAŞAYAN EFSANELER

Steven Gerrard : 30 Mayıs 1980 Doğumlu Steven Gerrard, Liverpool klübünün Scoutları tarafından 9 yaşında keşfedilmiştir. 1998 Yılında Blackburn Rovers Karşısında ilk kez A takım forması giyen Steven, aşık olduğu renklerin kaptanlığını da yapmaktadır. Takımıyla 328 maça çıkmış olan Gerrard'ın Real Madrid, Milan, Barcelona gibi devlerin ısrarlı tekliflerine rağmen Anfield Road'dan ve Kop tribünündeki hayranlarından ayrılmaya niyeti yok gibi. Steven Gerrard, bir futbolcunun attığı gollerlemi, yoksa hayata karşı duruşu ve formasına olan bağlılığıyla mı efsane olunacağının en güzel örneğidir. Ryan Giggs : 29 Kasım 1973 Doğumlu Ryan Giggs, daha Manchester City altyapısındayken Alex Ferguson tarafından kaçırılıp Manchester United'a kazandırılmıştır. A takımla ilk maçına 1990 yılında çıkan Galli oyuncu 795 kez Manchester formasını taşımıştır. Bu süre zarfında 10 kez Premier League, 2 kez Şampiyonlar ligi Şampiyonluğu madalyası almıştır. İlerleyen yaşına rağmen, sadece Türkiye...