Ana içeriğe atla

DENİZLİSPOR - GALATASARAY = 1-2

Sanki yeni bir sezona başlamışcasına Galatasaray takımında yeni yüzler gördük bu maçta. Defansın göbeğinde Lucas Neill, orta sahanın ilerisinde Emre Çolak, forvette Jô ve yedekte bekleyen Gio, Galatasaray'ın sezonun ikinci yarısı için yeni umutlarıydı. Bu 4 oyuncu için, bir maçlarını izleyip "iyi" demek fanatiklik, "kötü" demek insafsızlık olur. Takım arkadaşlarını, ülkeyi ve ülke futbolunu tanımaları için hepsine biraz zaman tanımak gerekiyor. Dün maçı televizyon karşısında izledim, televizyondan izlediğim maçları yorumlamak bana çok mantıklı gelmez. Çünkü televizyondan izlediğimizde, bize kötü gelen bir oyuncu defansına çok yardım etmiş ve açıkları kapamış olabilir. Veya tam tersi çok klas hareketler yapan bir oyuncu, takım arkadaşlarına hiç destek vermiyor olabilir. Bunun en büyük örneği Lincoln ve Elano'dur. Elano, yerini boşaltan beklerin yerini hep doldurur veya karşı takımın atağını hep faulle keser ama tabii ki bunlar Türk futbol kamuoyu için hiç önemli değildir. Çünkü Türk kamuoyu boş alanda topu sektiren, sağa bakarken sola pas veren Lincoln'ü sever.
Denizlispor'un kritik durumu ve Fenerbahçe'nin gündüz ki galibiyeti, maçı daha zorlu bir havaya sokmuştu. Ama maç boyunca Galatasaray oyundan ne kadar düşse de Denizlispor'un maçı kazanacak gücü yoktu. Çok önemli sakatlar yüzünden Galatasaray beklenen oyunu bugün oynayamadı. Maç sonrası Rıdvan Dilmen'in yaptığı yorumda, Rijkaard'ı oyuna niye ofansif oyuncu almadığı konusunda eleştirdi. Ama bilmediği veya bilmek istemediği konu, Rijkaard'ın oyuna aldığı oyuncular hariç klübede oturan isimlerin Aykut, Serkan, Emre Aşık ve Çetin Güngör olmasıydı. Yani bu oyuncuları bırakın ofansif oynatmayı, defansif orta saha olarak bile oynatamazsınız. Zaten bu yüzden Rıdvan Dilmen oynanmış maçı yorumlayabiliyor, maç oynanmadan çözüm getiremiyor. Düşünün Türkiye televizyonlarındaki iyi yorumculardan birisi buysa, vah Türk futbolunun haline. Ama tabii hata bende, eleştirmenleri dinleyip, onları ciddiye alıp sinirlenmem tamamen benim hatam. Ayrıca eleştirmek istediğim bir diğer konu da "Galatasaray bu kadar transfere rağmen yine kötü oynuyor" yorumları. Galatasaray, bu oyuncuları transfer edeli, daha 10 gün bile olmamışken, takımdan yüzde yüz bir performans artışı beklemek ya insafsızlık ya da art niyetlilik olur. Sanki gerçek hayatta değil de PES'te takıma transfer yapıyor insanlar.Galatasaray'ın yeni transferlerinden Lucas Neill ve Jô takıma ne kadar katkı sağlarlar, şimdiden bilmek zor ama söyleyebileceğimiz tek konu takım arkadaşlarıyla kesinlikle iyi geçinecekleri. Maç içinde ve özellikle maç sonunda, daha 1 haftadır takımda olan insanların birbirine mutlulukla sarılmaları, takım için çok büyük bir artı. Tabii bunda kaptan Arda Turan'ın rolü çok büyük. Gollerde, önce pası veren arkadaşını kutlaması, yabancılara sıcak davranması, Arda'nın ne kadar büyük bir kaptan olacağının göstergesi. Hakan Şükür, Arda'nın yaptığı şu hareketleri yapsaydı, ulaşmayı hayal ettiği Metin Oktay mertebesine belki ulaşabilirdi.
Geçen haftaların yıldızı Caner dünkü maçta da esas yerinin orta saha olduğunu bir daha kanıtladı. Tuncay vari savruk çalımları, orta sahada oynarken yapınca sorun olmuyor ama defansta yapınca hem defansın dengesini bozuyor, hem de yerini çok kaybediyor. Ama yine de Arda'nın maksimum iki seneye avrupaya transfer olacağını düşünürsek, Caner'in bonservisini almak için klübün elinden geleni yapması gerekiyor. Mustafa Sarp'ı da her hafta gelenek haline getirmişçesine kutluyorum. Daha takımda 5'inci ayı olmasına rağmen, en sevdiğim futbolcular arasına girdi. Keşke hayatımıza 29 yaşında değil de 23 yaşlarında girseydi. Ayrıca Rijkaard'ı, 1991 doğumlu Emre Çolak'a güvenip, oynattığı için de tebrik etmek gerekir. Altyapıdan çıkmış oyuncuları kazanmak, benim için 3 puan kazanmaktan her zaman daha önemlidir. Fiziksel dezavantajlarını kapadığı takdirde ileri ki senelerde takıma katkısı daha fazla olacaktır. Son bir sözüm de Leo Franco'ya, kendisini Allah'a havale ediyorum.
Maçın genel görüntüsüne bakıp Galatasaray'ı eleştirmek tabii ki mümkün, ama Hakan Balta, Sabri, Mehmet Topal ve Keita'nın, takıma kısa süre içinde katılacağını düşünürsek takım daha iyi olacaktır. Yine de takım ne kadar kötü oynasa da, bu takımın başında Rijkaard ve Neeskens ikilisi olduğu sürece umutlar her zaman taze kalacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TT ARENA KOMBİNE BEDELLERİ

Alın size 1,5 Senelik satılacak kombine biletleri fiyatları. Satışa başlangıç tarihi yüksek ihtimalle 20 Eylül.

OLMUYOR İSTESEM DE

Kafamda binbir soru. Hatayı arıyorum, bir sürü. Çözüm veya çözüm yaratacak insan arıyorum, şu an itibariyle sıfır. Ne olacak, işler nasıl düzelecek bilemiyorum. Yönetimi düşünüyorum, başım ağrıyor; Futbolcuları düşünüyorum, kalbim ağrıyor. Teknik kadro'nun da suçu en az onlar kadar. Bölge bölge, isim isim bakıyorum heryerde çatlaklar var : • Aklım ermiyor Galatasaray'ın kalesinin Aykut 'a teslim edildiğine. Yan topları zayıf, zamanlaması zayıf, arkadaşlarıyla iletişimi zayıf. Kendine güvenmiyor, arkadaşları ona güvenmiyor. Artık her geçen gün daha kötüye gidiyor, yazık oluyor hem Galatasaray'a, hem Aykut 'a. Aykut 3 sene öncesinde yaptığı kaleciliğin yarısını yapamıyor. Zaman geçiyor ve yine bir sezon daha kayıp olmaya doğru gidiyor. • Galatasaray'ın bekleri geliyor aklıma, iyice sıkıntı basıyor. Düşünüyorum, Sebastian Perez 'den sonra bu takıma bek gelmemiş. Geçen sezon takımın bünyesinde 3 sol bek ( Hakan Balta, Volkan, Alpaslan ) varken sezon başında ik...

RAUL GONZALEZ KARAKTERİ

Real Madrid'de 1994'te başladığı profesyonel futbolculuk kariyerini, bugüne kadar aynı kulüpte sürdüren, istatistiklere göre dünyanın en büyük golcülerinden biri olan 32 yaşındaki Raul, kaptan olmanın yaşla veya kıdemle olmayacağını, hatta kaptan doğulacağını verdiği röportajda herkese gösterdi. Bu sezon La Liga'da 7, Şampiyonlar Ligi'nde de 3 maçta ilk 11'de forma giyebilen Raul ''3 aydır az oynuyorum ve bugünlerin geleceği belliydi. Geçen hafta sonu Riazor'daki Deportivo maçında birkaç dakika oynayabildiğim için memnunum . 17 yaşından beri çok açık bir kariyerim var. Bu zamana kadar yaptıklarımdan gururlu ve memnunum. Yedekte oturmama çok da önem vermemek gerek. Teknik direktör ile çok iyi ilişkim var ve görevimi ve rolümü biliyorum .'' diye açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalar okuyunca ister istemez aklıma ilk olarak Hakan Şükür geliyor. Türk futbolunun en önemli yıldızıyken Fatih Terim'le yaptığı araba kavgası, Ersun Yanal'la yaptığı...